Organik Ürünler--»Dünya ve Türkiye'de organik kozmetik ne durumda?

"Ökotek Doğal Ürün Marketleri" Teknik Sorumlusu Prof. Dr. Hulusi Barlas, Dünya Gıda Dergisi Haziran 2008 sayısında yayınlanan röportajında organik ürünler konusunda aydınlatıcı bilgiler veriyor.

Ülkemizde ve dünyada organik kozmetik sektöründe durum genel olarak nedir ?

Aslında çok uzun yıllardan beri bilinçli tüketiciler ekolojik kozmetikleri öncelikle tercih etmekte; ekolojik bilinç düzeyi henüz az olan ama cildi çok hassas olan kişiler de ekolojik kozmetikleri zorunlu olarak kullanmaktaydılar. Son 30 yılda dünyada kimyasal maddelerin olmamaları gereken yerlere de ulaşmaları sonucu ister istemez ekolojik alandaki bilgi düzeyinin yükselmesi, bilinçli tüketici sayısının tahminlerin ötesinde artmasına neden oldu. Sıradan alış veriş merkezlerinde bile ekolojik ürünler satılmaya başlandı. Şu anda henüz ülkemizle ilgili sayılara sahip değiliz ama Avrupa'daki sayılar bize genel de olsa doğal kozmetiğin durumu hakkında bilgi verebilir : Bugün için Avrupa'da sertifikalı doğal kozmetiğin genel kozmetik pazarındaki payı % 2, çevre bilincinin en önce ortaya çıktığı ve daha hızlı geliştiği Almanya'da ise bu oran % 6. 2012 yılında Avrupa'da % 6, Almanya'da ise % 10 oranlarına ulaşılacağı tahmin edilmektedir.

Yetmişli yıllarda özellikle Almanya'da yeşil ve çevreci dalgaların etkisiyle başlayan doğala yöneliş sonucunda seksenli yılların ortalarında açılan doğal ürün mağazası sayısı 3000 civarına ulaştı. Bugün ise en az bu sayının iki üç misli. İspanya'dan İtalya'ya ve Çek Cumhuriyeti'ne kadar her yerde sayısız doğal ürün mağazası var. Ülkemizde ise ilk doğal ürün marketi 1994 yılında Istanbul Bakırköy'de açıldı ve kozmetik ağırlıklıydı. Bugün Türkiye'nin bir çok yerinde ilçelere kadar doğal ürün mağazaları açılmış durumda. Benim gözlemlerime göre son aylardaki ekonomik dalgalanmalardan ülkemizde en az etkilenen işlerin başında organik ürün ticareti gelmektedir. Bu nedenle mağazaların birbiri ardına açılmaya devam ettiğini görüyoruz. Bu mağazalardan, gerçek doğal ürün satarak tüketicinin güvenini kazananların uzun süreli olacağını ve uzun vadede işlerini büyüteceklerini tahmin ediyorum.

Organik kozmetikte özellikle ülkemizde doğru bilinen yanlışlar nelerdir?

Öncelikle "organik" kavramı üzerinde durmakta fayda var. "Kavram Kargaşası" ülkemizde kolaycılığın ve fırsatçılığın bir sonucu olarak tüm alanlarda egemen olabiliyor. Son zamanlarda bunun en tipik örneklerinden birini doğal ürün alanında yaşamaya başladık. Çevre kirletici maddelerin yıllarca düşüncesizce kullanımının günümüzde doğal dengeyi altüst etmesi ve insanoğlunu direk olarak etkilemeye başlaması, doğal ürünlere ilgi patlamasına yol açtı. Böylece içinde sentetik, zararlı ve doğal olmayan maddeler bulunmayan ürünlerin itibarı "tavan yaptı". Seksenli yılların başından beri Orta Avrupa'da kayısıdan çaya, kozmetikten deterjana, yataktan yastığa her yanı kasıp kavuran doğal ürün dalgası bizde de her yanı sardı.

Sardı sarmasına da "bu işte para var!" diyen her türlü satıcı/üretici hemen "doğal/organik vaziyeti" aldı. Doğal, organik, bitkisel, biyolojik, ekolojik kavramları yerli yersiz iddia edilip karman çorman kullanılmaya başlandı. Neredeyse Agatha Cristi romanlarının baş zehiri sodyumsiyanüre % 90 defne özü ve ısırganotu özü katıp "% 90 organik sodyumsiyanür" satıcıları çıkacak karşımıza. Hele doğal ve organik kavramlarının bazen eş anlamlı bazen birbirinden çok farklı kullanılmasına ne demeli?

Öncelikle organik, biyolojik ve ekolojik "tarım" için dünyanın her yanında eş anlamlı kullanılan kavramlar. İngilizler organiği, Almanlar ekolojiği ve Fransızlar/İtalyanlar/İspanyollar biyolojiği, tarım söz konusu olduğunda öncelikle kullanıyorlar. Türkçede de "doğal" kavramı bu kavramlara eşit. Özet olarak organik=ekolojik=biyolojik=doğal eşitliği doğru bir tanımlama.

Tüketici doğal olanla olmayanı nasıl ayırabilir?

Başta kozmetik olmak üzere akla gelebilecek her türlü ürünün "gerçekten doğal olanı" diğerlerinden nasıl ayrılabilir? sorusunun cevabı gerçek bir sertifika. Aslında bilindiği gibi, bir çok ülkede bağımsız tüketici dergileri ve bunlar arasında da sadece ekolojik konulara odaklanmış olanları var. Örnek: Almanya'da ÖKO-TEST. Bu dergiler, öğrenci sırt çantasından rujlara, duvar boyalarından yoğurda, kahveden şampuana ve oyuncaklara kadar piyasaya sunulmuş ürünlerden örnekler alarak bağımsız laboratuarlarda ekolojik ölçütlerine göre analiz ettirip yayınlıyorlar. Her ay 5-6 YTL bedelle satılan bu dergileri alarak sayısız ürünün test sonuçlarına ulaşabiliyorsunuz. Ve doğal olanı doğal olmayandan ayrılmış durumda apaçık görebiliyorsunuz. Bizde henüz bu tip tüketici dergileri yok. Yukarıda belirttiğimiz gibi kargaşada tuzağa düşmemenin yolu bağımsız güvenilir kuruluşların verdiği doğallık sertifikaları.

Bu konuda belli başlı sertifikalar oluşmuş durumda. Internet üzerinden bunlara ulaşıp doğallık şartlarını, bu tip ürünler içinde bulunmaması gereken maddeleri öğrenmek mümkün. Örneğin doğal sertifikaya sahip bir diş macununda ve bir şampuanda "sodyumlaurilsülfat" bulunması olanaksız! Aynı şekilde raf ömürlerini uzatmak için sertifikalı doğal ürünlerde parabenler ve diğer konserve edici sentetik maddelerin kullanılması mümkün değil. Doğal ürünlerde olmaması gereken bu ve benzeri maddeleri içeren ürünlerin "sertifikalı doğal ürün" olmaları, yani sertifika almaları söz konusu değil. Ne yazık ki bu tip sertifikalara sahip olmayan bir çok ithal ürün, bu ürünlerin üretildiği ülkelerde bile kullanmadıkları kavramları ülkemizde, üstelik bazan "organik ve doğal" şeklinde bir arada bile rahatlıkla kullanabilmektedirler. Yerli ürünlere bakıldığında ise durum, yukarıda verdiğimiz siyanür örneğini hatırlatır biçimde: Klasik bir ürüne birkaç damla limon ve biraz tarçın eklemekle "organik-doğal-biyo-bitkisel-ekolojik bir ürün" elde edilmiş oluveriyor. Hem yerli hem de ithal ürünlerde sadece ürünün içindeki bir kaç bileşeni için verilmiş olan sertifikayı sanki ürün organikmiş, ürünün organik sertifikası varmış gibi sunmaya çalışanlar var. Diğer zararlı bileşenler gözden kaçırılmaya çalışılıyor. Halbuki bir ürünün doğallık sertifikası alabilmesi için hammaddelerinin tamamının doğal olması bile yetmiyor: Üretiminin de mutlaka çevreyi koruyan ve doğal kaynakları tasarruflu kullanan yöntemlere göre yapılması ve ambalajının da mutlaka geri kazanılabilir olması gerekiyor.

Şu anda gerek AB ülkelerinde gerekse ülkemizde geçerli yasalara göre üretilen ya da ithal edilen tüm kozmetiklerin içerikleri INCI isimleriyle ambalaj üzerinde verilmek zorunda. INCI, International Nomenclature of Cosmetic Ingredients'in baş harflerinden kısaltılmış. Bu bileşenler ya ingilizce kimyasal adlarıyla ya da latince bitki isimleriyle verilmek zorundalar. Bu, AB ülkelerinde 1997, bizde ise 2004 den beri böyle. Bileşenler, formülasyonda yüzdesi en çok olandan en az olana doğru sıralanarak yazılmak zorundalar. İçerik bileşenleri verilirken şu özü, bu özü yazmak yasak. Tüketici, doğallık sertifikası olmayan ürünlerde içeriği kontrol ederek kendini koruma şansına sahip. Ama ne yazık ki doğallık iddiasındaki bazı ürünler de dahil olmak üzere bir çok ürünün üzerinde "önemli içerik maddeleri" başlığı altında bir kaç bitki özü öne çıkarılıyor, diğer zararlı ve hatta kanserojen bileşenler maskeleniyor, yazılmıyor. İşte bu nedenle doğal ürün almak isteyenler için sertifika daha da önem kazanıyor. Yetkili otorite de yasanın uygulanmasına özen göstermeli, denetlemelerini sıklaştırmalı. Sağlığını düşünen tüketici de ambalaj üzerinde ürün içeriklerini okumayı alışkanlık haline getirmeli.

Örneğin saç boyalarının kanser yaptığı ile ilgili haberler yoğunlaştı. Organik saç boyası var mı? Ve tüketici bunu nasıl ayıracak?

Kimyasal saç boyası ile saç boyamanız için kutudan çıkan iki bileşeni karıştırmanız gerekiyor: "Boya" ve Aktivatör. Aslında gerçek boya bu ikisini karıştırınca kafanızın üzerinde oluşuyor ve tam olarak başka hangi reaksiyonların da gerçekleştiği bugün için ne yazık ki bilinemiyor. Aktivatör denen bileşen de esas olarak Hidrojenperoksid. Boya denen kısımda ise bir çok madde yanında "Aromatik Amin"ler var. Kimyasal boyada aromatik amin olmadan renk oluşturmak mümkün olmuyor. AB'de ve ülkemizde bu aromatik aminlerden 22 tanesi kanserojen etkilerinden dolayı bir süre önce yasaklanmış durumda. Ama bugün hangi kimyasal boya kutusunu alsanız içinde başka aromatik aminler olduğunu görürsünüz (önümüzdeki yıllarda kanserojen etkilerinden dolayı yasaklanacak olanlar !!!!).

Bitkisel (=organik=doğal=biyolojik=ekolojik) bir saç boyası ise aynen KINA gibidir. Kına deneyimlerinden türetilmiştir. Kına nasıl sadece kaynamış suya atılıp, karıştırılıp boyamaya geçiliyorsa, bitkisel boya da başka bir bileşenle karıştırılmadan sadece kendisi su ile karıştırılarak saç boyanır.

Bitkisel/organik/doğal/ekolojik/biyolojik boya üretmenin bugünkü bilgilere göre başka bir yolu yoktur: Kırmızı kına , siyah kına (indigo), çürümüş ağaç kökleri, kahve, kırmızı turp, ışgın (rhabarber) kökleri, mavi-kırmızı ve kurkuma ile nüanslar açılıyor / koyulaştırılıyor. Bu kombinasyonlarla örneğin çok güzel kırmızı ve kırmızı-kahverengi tonlar elde ediliyor. Aldığınız kutunun altındaki içerik listesine bakarsanız kınadan başka en az 10 tane renk veren bitki ismi daha görebilirsiniz. Normal kınadan en önemli fark: Kınaların, bileşenlerin ve en önemlisi ürün olarak saç boyasının sertifikalı, yani kontrol altında olması, denetleniyor olması. Ne yazık ki kınaya bazen renk koyulaştırmak amacıyla "Picramat" katıldığı da bilinmektedir ki bu madde kanserojendir. Yani kına deyip geçmemeli ve sertifikalı olmasına büyük özen gösterilmeli !

Özellikle hamilelerin kimyasal saç boyası kullanmamaları gerekiyor.. .Kafa derisine (dip boyalamalar...) sürülen boyaların içindeki dayanıklı, kolay parçalanamayan maddelerin vücutta nerelere ulaşabildiklerini tahmin bile edemezsiniz. Dileyelim ki embriyoya ve fetüse hiç ulaşamasınlar. Hele ki organik diye yutturulan bazı boyalardaki m-Penilendiamin gibi aromatik aminler. Yani her bitkisel/organik/ekolojik/doğal/biyolojik geçinmeye çalışan boya da bitkisel=organik=ekolojik=doğal=biyolojik DEĞİLDİR. Kutuda iki ayrı paketi olup da bunları karıştırmanız gerekiyorsa resmen ve açıkça KİMYASAL SAÇ BOYASIdır. Zaten gerçek sertifikalı bitkisel saç boyası da aslen aynen kına gibidir.

İçinde Aromatik Amin olan bir boya kesinlikle bitkisel değildir (bu arada bence "bitkisel" en doğru kavram, çünkü gerçek doğal=organik=ekolojik=biyolojik saç boyası sadece bitkilerden oluşur).

Türkiye'deki uygulamaların diğer ülkelerdeki uygulamalardan ne gibi farkları bulunuyor?

Özellikle Batı ülkelerinde gerçekten doğal olmayan bir ürünün "organik, biyolojik, ekolojik" sıfatlarını kullanması çok zor. Bu ülkelerde sivil otorite çok güçlü. Sivil kurumlar ve tüketici çok bilinçli. Piyasadaki tüm ürünleri toplayıp, en modern bağımsız laboratuvarlarda zararlı madde içeriklerini belirleyip, bunları ekolojik bakış açısıyla değerlendirip bugünkü bilgilere göre ekolojik çerçevenin dışında kalan yani zararlı maddeler içeren ürünleri ve üreten firmaları tüm dünyaya teşhir ediyorlar. Tüketici bu sonuçlara göre kendini yönlendirebiliyor.

Organik tarım için ülkemiz dahil bir çok ülkede yasalar olmasına rağmen organik kozmetik de dahil diğer ürün ve eşyalar için dünyada gerekli yasal düzenlemeler henüz tamamlanmış değil. Ama mesela oyuncaklarla ilgili en son skandalların da etkisiyle AB Parlamentosu'nda önemli düzenlemeler üzerinde yoğun çalışılıyor. Bunlar olurken bilinçli tüketici için en önemli araçlardan biri doğal ürün sertifikaları.

Ülkemizde ise yukarıdaki alt yapılar ne yazık ki henüz o düzeyde değil. Bu durumda doğal ürün sertifikaları olmazsa olmaz araçlar doğal ve doğal olmayanı ayırmak için.

Tüketiciler organik ürünleri tercih etmeli mi?

Çevre kirliliğinin son on yıllarda inanılmaz boyutlara gelmesi ve başta insan olmak üzere tüm canlılar için bir çok olumsuzluğun ekolojik dengenin bozulmasıyla ilintilendirilmesi zaten tüketiciyi organik ürünleri tercih eder duruma getirmiş bulunmaktadır. Bu bir zorlama değil doğal bir sonuçtur ve bu tip ürünler düşünülenden daha hızlı bir şekilde öne çıkmaktadırlar. Tüketici tüketim ürünlerinde bulunabilecek zararlı maddelerle ilgili bilgilendikçe tercihini bu ürünlerden yana koymaktadır. Hatta bazen fiyat daha yüksek olsa bile aynı paraya alacağı klasik ürünün yarısı kadar ekolojik ürün almayı tercih ederek riskleri en aza indirmeye çalışmaktadır.

Ekolojik ürün satan kurumlar da bu nedenle tüketicilerin bilinçlenmesi yolunda çalışmalarda bulunmakta, böylece hem pazar paylarını artırmakta hem de kişilerin bilgilenmesine katkıda bulunmaktadırlar.

Örneğin Ökotek Doğal Ürün Marketleri, daha 1990'lu yılların başlarında internetin olmadığı yıllarda broşürleri, toplantıları, konferanslarıyla, sonraları ise web sayfalarıyla, düzenli e-posta gönderimiyle bir yandan bilinçli tüketiciye hizmet sunarken, diğer yandan da tüketiciyi bilinçlendirmek için çalışmalarda bulunmuştur ve bulunmaktadır. Doğal ürün satışına paralel olarak tüketiciye çevre kirletici maddeler ve çevre kirliliği hakkında ayrıntılı bilgiler sunmaktadır.

Son olarak neler eklemek istersiniz?

Organik sektörünün tüm alanları gibi kozmetik de hızla büyüyor. Ülkemiz de ciddi büyüklükteki şirketler de bu konulara daha çok ilgi duymaya başladılar. Ekonomik çerçevede bu sektörün yakın gelecekte daha da önem kazanacağı şimdiden belli oluyor. Nürnberg'de her yıl yapılan dünyanın en büyük doğal ürün fuarı BIOFACH'da geçen Şubat ayında gördüklerimiz bu düşünceleri açıkça desteklemektedir. Organik sektör hızla büyüyecek ve burada kurallara uyanlar, gerçek doğal ürünlerle iş yapanlar ve tüketiciyi kandırmayanlar gelecek zamanlarda önemli adımlar atacaklar.

Bilinçli tüketicilerin de , doğallık sertifikası veren kuruluşların web sayfalarından doğal ürünlerde bulunmaması gereken maddeleri öğrenmeleri, ürünü satın almadan önce mutlaka ürün üzerinde içeriğini kontrol etmeleri, içeriği kurallara göre yazılmamış ya da eksik verilmiş ürünleri almamaları doğru ürünlere daha kolay ulaşmalarını sağlayacaktır.

Siz de biraz dikkatlice incelediğinizde doğallık iddiasındaki ürünlerin maalesef çok azının tam anlamıyla doğal olduğunu, organik demekle organik olunamayacağını hemen fark edeceksiniz. Doğallık kargaşasında yolunuzu doğru bulmak istiyorsanız her ürün için gerçek doğallık sertifikası sorgulaması yapmanızı öneririm.

Prof. Dr. Hulusi Barlas hakkında

1975 yılında İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi'nden Kimya Yüksek Mühendisi olarak mezun oldu. 1980-1985 yılları arasında Almanya'da Münih Teknik Üniversitesi'nde, Ekolojik Kimya Bilimi'nin kurucusu Prof. Korte'nin yanında Ekolojik Kimya alanında doktora çalışmasını yaptı. Çevre Kimyası alanında doçent ve profesör oldu. İstanbul Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Başkanı iken 2007 yılında kendi isteğiyle emekli oldu. Şu anda "Ökotek Doğal Ürün Marketleri" Teknik Sorumlusu olarak çalışmaktadır.
Kaynak: Dünya Gıda Dergisi Haziran 2008